Benim Holy week, yani kutsal hafta olarak adlandırdığım bir Paris Couture Haftasını daha geride bıraktık.
Paris, bir kez daha zamanın ötesinde bir rüyaya dönüştü. 7-10 Temmuz arasında gerçekleşen 2025 Couture Haftası, yalnızca modaevlerinin teknik ustalığını değil, aynı zamanda bugünün kültürel ve sosyopolitik ruhunu da podyuma taşıdı. Gelenekle geleceği beraber sunan yetenekli tasarımcılar, zarafetin tanımını yeniden yazarken, haute couture kavramının artık sadece üst sınıf bir giyim değil, bir anlatı, bir duruş ve çoğu zaman bir başkaldırı olduğunun altını çizdi.
1- Schiaparelli
Couture Haftası'nda podyum açılışını nefes kesici tasarımlarıyla Daniel Roseberry'nin kreatif direktörlüğündeki Schiaparelli yapıyor. Moda dehası Roseberry koleksiyonu “Back to the Future” olarak adlandırıyor. Bu koleksiyon adından da anlaşıldığı üzere Elsa Schiaparelli'ye zarif bir atıfta bulunuyor. Aynı zamanda 1940'lar öncesi Paris'ine bir gönderme niteliği de taşıyan bu tasarımlar siyah, beyaz ve kırmızı ağırlıklı paletiyle hem nostaljiyi hem de geleceği bir arada yaşatıyor. Roseberry mirası en iyi şekilde taşımaya devam edecek gibi görünüyor.

Schiaparelli defilesinde ikonik ve tarihe geçecek anlaradan biri, hiç şüphesiz podyumun tam ortasında atan o kalpti. Tasarımın kalbine yerleştirilen bu kırmızı kolye, sadece dramatik bir aksesuar değildi. Ritmik hareketiyle neredeyse bir bedenin uzantısı gibi görünüyor. Tıpkı canlı bir kalp gibi dakikada 60 kez atacak şekilde tasarlanmış kalbin, izleyiciyle kurduğu ilişki oldukça gerçekti.
Roseberry’nin burada yaptığı şey sadece teknik bir gösteri sunmak değildi, adeta çarpıldım. Bu tasarım, couture’un hâlâ bir ruhu, bir kalbi olduğunun sembolüydü belki de. Koleksiyon boyunca tekrar eden siyah-beyaz sadeliğin içinde bu canlı kırmızının varlığı, sanki tüm koleksiyona hayat veriyor. Kalp, bedenin merkezindeyse, bu kolye de koleksiyonun tam kalbiydi diyebilirim.
2- Iris Van Herpen
Haftada ikinci sırada yer alan Iris Van Herpen couture sahnesine bıraktığı her adım, bir kumaşın nasıl neredeyse canlıymış gibi hareket edebileceğini kanıtlıyor. Bu sezon Iris, tasarımlarında doğanın hem mikro hem makro evrenini yakalayan bir sezgiyle ilerlemiş. Kimi zaman bir denizanası kadar saydam, kimi zaman bir kuş tüyü kadar hafif. Ama en önemlisi: her parça, yalnızca giyilen bir şey değil; bir varlık gibiydi. Resmen giyilebilen bir biyoloji sahnesi olan “Sympoiesis”adlı koleksiyon, moda, bilim, doğa ve duyular arasındaki çizgileri silen güçlü bir anlatı sunuyor.
Modeller yürürken kumaşların akışkanlığı yaşam belirtisi veriyor. Mecazi olarak değil gerçekten yaşayan bir elbise de koleksiyonda yer alıyor. “Alg Elbise”, adını su yosunlarından alıyor. Elbise, sıvı gibi akan şeffaf ve yeşil tonlardaki organik katmanlardan oluşuyor. Tasarımcı biyomalzeme kullanımıyla sürdürülebilirlik üzerine düşünme daveti ve sualtı estetiğiyle büyülüyor. “Sympoiesis” görülen en güzel biyomimikri koleksiyonlardan biri olarak tarihe adını yazdırıyor.
3- Georges Hobeika
Georges Hobeika bu sezon adeta kumaşlara şiir yaratıyor. Koleksiyonun tamamında bir zarafet itkisi var. Yürüyen her model, bir duygunun vücut bulmuş hâli gibi görünüyor. Pastel tonlar, şeffaf tüller ve kristal işlemelerle örülen elbiseler sadece göz kamaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda dokunsal bir hafiflik hissi de yayıyor.
Habeiska'nın tasarımlarındaki romantik anlatı, masalsı bir heyecan uyandırıyor. Özellikle etek uçlarında yer alan yaprak detayları ya da beden boyunca inen ince nakış çizgileri sanki doğayla bedensel bir bağ kuruyor. Hiçbir şey abartılı ya da zorlama değil, aksine dengelenmiş görünüyor. Romantizmin tam ortasına çağdaş bir zarafet yerleştirmiş gibi yenilikçi bir his yaratıyor.
4-Rahul Mishra
En sevdiğim tasarımcılardan biri olan Rahul Mishra'nın bu koleksiyonunun adı ''Becoming Love'', benim adıma en en etkileyici noktalardan biri de koleksiyonun adı oldu. Aşka düşmek, aşık olmak, kumaşlara nasıl yansır, onu gösteriyor. Rahul Mishra’nın 2025 Paris Couture Haftası defilesi, aşkın evrelerini yansıtıyor. Sevmenin bir eylem değil bir durum olduğunu vurguladığını söyleyen Mishra, aşkın birçok evresi olduğunu vurguluyor.
Sufizm, Gustav Klimt ve klasik sanattan yararlanarak ortaya çıkardığı bu koleksiyon büyüleyici bir etki yaratıyor. Sevmek salt değil; evre evre değişir diyor kısaca: Doğayı sevmek, başkasını sevmek, gibi aşamaları var. Koleksiyonda 7 aşamayı anlatıyor. '' Becoming Love'', aşk, duygular, doğa, mistisizm ve insan eliyle yaratılan güzellik arasında kurduğu diyalogla öne çıkıyor. Koleksiyonun temelinde yer alan motifler lotus çiçekleri, kelebekler, kozmik formlar , yalnızca görsel bir etki yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda duyguları harekete geçiriyor. Koleksiyonda ipek tül, organze ve file gibi yarı saydam, akışkan dokular öne çıkıyor. Bu kumaşlar üzerine işlenen üç boyutlu motifler ve yoğun el işçiliği barındırıyor.
Gustav Klimt'in Emilie Flöge Portresi, ''The Kiss'', ''The Tree of Life'', gibi ünlü tablolarının tasarımlara yansıması koleksiyonun en muhteşem detaylarındandı. Rahul Mishra, Klimt’in tablolarını yalnızca bir görsel referans olarak kullanmadı, eserlerin evrenlerini ve bize hissettirdiği duyguları podyuma taşıdı.
5- Chanel
Salon d’Honneur’da yer alan bu defile, adeta Chanel tarihine saygı duruşu niteliğindeydi. Gösteri mekanı, Gabrielle Chanel’in Rue Cambon’da kurduğu mirası anıyor hem de sanki yeniden canlandırıyordu. Chanel, takdir ettiğim, saygı duyduğum ancak bazen esnetebileceğini düşündüğüm kurallarını, çizgisinden şaşmayan duruşunu 2025 Paris Couture koleksiyonu için de bozmadı. Tüvit ceketler, ön plandaydı. Mohair ve tül dokularla yeniden şekillenmiş, kristal süslemeler, boncuk işlemeler ve narin nakışlarla özenli bir şekilde vurgulanıyor. Giysilerde yer alan buğday tanesi motifleri de çok yaratıcı bir dokunuş sergiliyor.

Keskin siluetler, yüksek omuzlar, uzun pelerinler ve heykelsi etek formları Chanel kadınının hem kırılgan hem dağılmaz doğasını yansıtıyor. Siyah ve beyazın kaçınılmaz klasikliğiyle başlayan geçişler, Chanel'in olmazsa olmazlarından sayılıyor. Her parça, Coco’nun ruhunu Karl’ın vizyonuyla, bugünün kadınının bedeninde yeniden var ediyor.
6- Ashi Studio
Ashi Studio bu defilesinde oldukça ihtişamlı bir koleksiyon sergiliyor. Beyaz tüller ile döşenmiş salonda süzülen mankenler, üstlerinde böylesine feminen ve zarif tasarımlarla adeta couture melekleri gibi giriş yaptılar. Bazı tasarımlardaki korseler, işçilik ve kumaş seçimleri biraz Schiaparelli'nin geçtiğimiz bahar koleksiyonunu anımsatıyor. Mohammed Ashi bu koleksiyonunu ''kaosun bir sonucu'' olarak açıklıyor.
Koleksiyonda kullanılan materyaller sanki birer sembol niteliği taşıyor. Antika dantel ve tahta görünümlü korse elbise beni en çok etkileyenlerden diyebilirim. Kumaş tercihleri oldukça lüks ve işçilikli özellikle jakarlı yüzeyler, ipek mikado ve dantelin abartılı bir şekilde kullanımı bunu gösteriyor. Siyahın ağırlıkta olduğu defilede, zaman zaman krem ve nude tonlar koleksiyonun sertliğini yumuşatıyor. En favori renklerimden biri siyah olmasına rağmen Mohammed Ashi'nin bu koleksiyonunda dikkatimi çeken elbiseler daha çok açık tonlardaki tasarımları oldu.
7-Giorgio Armani Privé
Armani Privé' tıpkı Chanel gibi çizgisinden şaşmayarak sofistike ve derin bir koleksiyon sunuyor. ''Noir seduisant'' siyah renginin yoğunlukta olduğu bir koleksiyon ancak mavi, gri ve yeşil tonlar da adeta geceyi temsil eden bu koleksiyona eşlik ediyor. Lame ve soğuk dore tonlar da kullanılıyor. Bu koleksiyonu 3 kelime ile tanımlamak istesem; zamansız, klasik ve şık derdim. Payet ve boncuk işlemeleri de gecenin üstündeki yıldızlar gibi tasarımlara derinlik ve ışıltı katıyor.
Bu defileyi izlerken tasarımlara eşlik eden aksesuarlara elbiselerden daha çok ilgi gösterdiğimi söyleyebilirim. Eldivenler, minik portföy çantalar ve özellikle şapkalar, tasarımlarla aynı dramatik dili konuşuyor. Hiçbiri fazla ya da gereksiz hissettirmiyor; aksine, koleksiyondaki teatral anlatının temel taşı haline geliyor. Sanki onlar olmasaydı kıyafetler tamamlanmayacakmış gibi hissettiriyor.
8-Robert Wun
Hafızalara olağanüstü tasarımlarıyla kazınan Robert Wun Paris saatine göre sabah 10:00'da başlayan şovunda ışıklar kapandığı anda telefonumun ekranından izleyen beni bile bambaşka bir evrene götürdü. Théâtre du Châtelet sahnesinde yapılan defile adeta bir bilinçaltı yolculuğu başlatıyordu. Wun ''Becoming'' adlı koleksiyonun girişini saten bir kumaşla kırmızı kristal el izleriyle işlenmiş yatak örtüsünü andıran görünümle yaptı. Açıkçası oldukta dramatik ve etkileyici ve teatral bir girişti.
Robert Wun’un 2025 couture koleksiyonundaki nefesimi kesen mor renkli tül elbise gerçekten en özellerinden biriydi. Morun farklı tonlarından oluşan parlak işlemeli tüller bir araya gelerek çok boyutlu aynı zamanda zarif bir görünüm oluşturuyor. Sanki bir galaksiye bakarmışcasına...İnsan bedenini sanat eserlerine dönüştüren Robert Wun beklentileri en büyüleyici şekilde karşılıyor. Elbise hareket ettikçe ışığı yakalayan ve derinlik katan dokusuyla adeta bir yıldız ışığı gibi.
9-Balenciaga
Balenciaga’nın 2025 Sonbahar Couture defilesi, 10 yıllık kreatif direktör olan ve yakından takip ettiğim Demna’nın markadaki son sunumu olarak oldukça dikkat çekici olarak karşımıza çıkıyor. Ben bu koleksiyonu heyecanla bekliyordum ve açıkçası Demna'nın bu vedası beklentilerimi tam olarak karşılamadı. Defilede Kim Kardashian gibi isimlerin podyuma çıkması elbette bazı kesimler için ilgi çekici olarak kabul edilebilir ancak genel olarak önceki Demna işleri kadar yenilikçi ya da çarpıcı bulmadım. Naomi Campbell’ın giydiği siyah uzun elbise kesimi ve duruşuyla güçlü bir etki yaratıyor ancak beklenen yenilikçi ya da çarpıcı dokunuşlardan uzak kalıyor.
Defilenin diğer parçalarında metalik tonlar, deriler, drape ve volan gibi detaylar bulunuyor; bunlar koleksiyona modern bir hava katıyor. Büyük resme baktığımda elbiseler teknik olarak başarılı ve şıklık açısından tatmin edici olsa da, Demna’nın önceki dönemlerdeki cesur ve sınırları zorlayan tasarım yaklaşımını yansıtmıyor. Bu yönüyle, koleksiyon bende derin bir etki bırakmıyor, daha çok geleneksel couture çizgisine yaklaşmış görünüyor. Elveda, Demna. Gucci'de görüşürüz.
10- Elie Saab
Elie Saab’ın 2025 Paris Couture Haftası defilesi gerçekten etkileyiciydi ve ben oldukça beğendim. Tasarımlar, markanın klasik zarafetini koruyor. Elie Saab söylediğine göre koleksiyon ilhamı için Sofia Coppola'nın Marie Antonette filminden aldığı ilhamla aynı zamanda ilişkilerde yeni akım olan ''Princess Treatment'' kavramını birleştirerek 19. yüzyıl Avrupa'sının zarafetini modern dokunuşlarla bir arada hayal etmiş. Özellikle elbiselerde kullanılan dantel ve işlemelerin tam olarak prenses asaleti ve romantikliği yansıttığı farkediliyor.

Defilede, makaron tonlarından oluşan bir renk paleti kullanılıyor. Pudra pembesi, su yeşili ve mint yeşili gibi pastel renkler, koleksiyona tatlı bir hava katıyor. Siyah ve altın tasarımlar ise bu tonlara kontrast oluşturarak, derinlik sağlıyor. Bu şekilde Elie Saab kendini tekrar etme durumunu söz konusu bile etmeden hep kendinin ötesine geçiyor. Kumaşlar arasında kadife, ipek ve şifon gibi lüks materyaller öne çıkıyor. Kıyafetlerin her biri zarif bir şekilde drapelenerek feminen kesimler sergiliyor. Uzun lafın kısası bu bir defile değil bir masaldı. Elie Saab gerçekten kadınları en iyi anlayan tasarımcılardan biri ve bu koleksiyonla da biz moda sever kadınlara hakettiğimiz ''princess treatment''ı vermiş oldu.
11-Zuhair Murad
Zuhair Murad’ın '' A Sheer Desire'' defilesi, Hollywood'un altın çağına selam veren nitelikler taşıyor . Bu sebeple baştan sona sinematik bir atmosfer hakimdi, elbiseler sanki modern bir biçimde eski Hollywood’un güçlü kadınlarını yeniden yaratıyor gibiydi. Parlaklık vardı ama abartı yoktu, parlaklık beni hiçbir zaman rahatsız etmez aslında. Her parça ışıldarken aynı zamanda kontrollüydü ve elbisenin kristal ve boncuk işlemeleri, ince tül yüzeylerde adeta dantel gibi işlenmişti. Transparan detaylar da aynı şekilde oldukça dengeli gözüküyor. Özellikle vücuda tam oturan uzun elbiseler ve zaman zaman kullanılan pelerinli modeller, eski bir Oscar töreninde giyilmişçesine dramatik bir etki yaratıyordu ama bu drama, aşırılığa kaçmadan sunuluyor.
Bu elbiseleri Ava Gardner, Marilyn Monroe, Bridgette Bardot gibi Hollywood kadınlarının üzerinde hayal ettiğinizde, o dönemlerde hissediyorsunuz. Genel olarak bu koleksiyon beni oldukça etkiledi, Hiç tanık olmadığım 1960'lara kısa bir zaman yolculuğu yaşadım sanki...Her parça, bir couture defilesinde görmeyi umut ettiğim zarafet ve emeği taşıyor. Zuhair Murad ''İşte bu!'' dediğim birçok tasarımıyla, tüm haute couture beklentilerimi karşılıyor.
12- Maison Margiela
Maison Margiela'yı ne zaman nerede görsem aklımdan hiç çıkmayan olağanüstü, John Galliano defilelerini düşünürüm. 2024 Artisanal defilesi beni en çok etkileyen ilk 5 defileden birisidir. Bu defileyle ilgili en çok sevdiğim nokta Maison Margiela'nın sunduğu bu Artisanal koleksiyonda Glenn Martens’in Galliano mirasına saygı duruşu niteliğinde, teatral bir anlatı sunması oldu. Bu aynı zamanda Glenn Martens'in Margiela'daki ilk defilesi. Martens, bu koleksiyonda hem John Galliano’nun dramatik anlatım diline bağlı kalıyor hem de kendi anlayışını en uygun biçimde öne çıkarıyor. Galliano mirasıyla yetişen Martens'in ellerinde şekillenen yeni bir Maison Margiela muhteşem bir anlatı sunuyor.

Glenn Martens’in Margiela’daki yaklaşımı daha çok yeniden yaratma üzerine kurulu gibi görünüyor. 2025 Artisanal koleksiyonda bu yönleri, Galliano'nun ikonik tülleri ve balerin havasını çağrıştıran görünümleriyle harmanlıyor. Özellikle bozulmuş kemer detayları ve çarpık etekler geçmişin zarafetini günümüzün yıkıcı bakışıyla birleştiriyor. Bu tıpkı Galliano’nun önceki sezonlarda yaptığı gibi güzelliği kusurla tanımlamaya benziyor. Glenn'in bence öne çıkarmayı planladığı şeylerden ilki; Maskeler. Bu maskeler aslında kıyafeti giyen kişiye değil de işçiliğe dikkat çekmek amacıyla oradalar. Ayrıca defile boyunca karşımıza çıkan tüm maskeler, yalnızca fiziksel bir gizlenme değil, aynı zamanda karakter yaratmanın, geçmişten kopup yeniden var olmanın bir sembolü gibi. Tıpkı koleksiyonu hazırlarken kullandığı vizyon gibi. Her maske, yeniden hayata döndürülmüş sanki başka bir ruh başka bir karakter başka bir iz..

Martens, geri dönüşüm fikrini yalnızca malzeme tercihiyle değil, biçimsel olarak da derinleştirmiş. Eski deriler, metaller, plastik atıklar kullanılarak yapılan bu tasarımlar lüksün alışılmışını yıkıp yeniden tanımlıyor.aison Margiela tarafından yapılan açıklamada, dantelin bu kez derinin bir devamı gibi ele alındığı ve bazı siluetlerin mimari referanslarla, özellikle Hollanda ve Belçika’daki gotik kule yapılarını anımsatacak şekilde kurgulandığı belirtildi.
Yorumlar
Yorum Gönder