Zamana Atılan Dikişler Bölüm 1: Dolce & Gabbana - Dal Cuore Alle Manı Exhibition



Markalar ve tasarımcılar çoğu insan için pek bir şey ifade etmez. Zaten markanın bir duygu uyandırmak bi şeyler ifade etmek istediği insanlar markanın hedef kitlesi olarak adlandırılır. Ama ben ve benim gibi moda tutkunları anlayacaktır ki bizler için bir marka sadece bir marka değil bir terzi sadece bir terzi değildir. Moda dünyasına dahil olmak için bazen tutkulu bir araştırmacı , bazen küçük bir kız gibi hayran, bazen çok sıkı bir takipçi olmalısın. Bunlar hedef kitle olmanın da ötesinde artık markayla sıkı sıkıya bağ kurmaktır. Bu bağ kurmak söylemi bazen yine moda ile pek ilgilenmeyen insanlara marka takıntısı veya daha tek taraflı, sığ bir bakış açısı gibi gelir. Bu hiç böyle değildir aslında. Alışveriş yapmadığım, kolay erişemediğim bir markayla bağ kurmak başıma gelmeyen bir şey değil. Daha açıklayıcı olmak gerekirse couture hayranı olmak için her gün couture alışverişi yapmak zorunda değilsiniz zaten A-List bir ünlü değilseniz bu oldukça zordur. İşte ben yıllardır bağ kurmak ve bağımızı derinleştirmek istediğim çoğu markanın tarihi, kuruluşu, hikayesini araştırdım. İnsan bağ kurmak istediği her neyse onu yeterince tanımalıdır. Moda yolculuğumda öğrenmeye ve gelişmeye sürekli açık olacağım bu yüzden de her gün tanımak ve tanışmak istediğim kavramlar, insanlar ve dünyalar oluyor. Hayran olduğum markalar ve insanlarla tanışmamın bebek adımlarından biri olarak yeni bir seriye başlıyorum. Bu seride dünyanın dört bir yanındaki moda müzelerini gezip en merak ettiğim görünümlerin ardındaki hikayeleri öğreneceğim. Hayran olduğum görünümlere yakından bakmak ve misyon edindiğim bu yolda vizyonumu geliştirmek için en güzel bahane bu olur diye düşündüm.

İlk durağım için geçtiğimiz haftasonu Roma’daydım. Via Nazionaledeki Palazzo Esposizioni içinde bulunan  Dolce& Gabbana-Dal Cuore alle Mani sergisini gezdim. Küratörü  Florence Müller olan bu sergi pasaportuma vurulan mühür gibi aklıma mühürlendi adeta. Dal Cuore alle Mani yani türkçesiyle Kalpten Ellere adındaki sergi beni, adını bile kapısında görmemle etkisi altına aldı.


Burdaki kalp kelimesi markanın duygularını değil geçmişini, geleceğini, kültürünü ve hafızasını da temsil ediyor bir yandan. Ellere ise aktarıcı özelliği atfediliyor. Serginin isminden anlıyoruz ki bu sergide görücekleriniz sadece bir elbise değil bir yolculuk.

Sergi salonlara ayrılmış, her köşe sizinle konuşuyor, geçmişi anlatıyor ve geleceğe yön veriyor. Palazzo’nun görkemli, klasik mimarisi ile serginin ruhu arasında bir kıvılcım çıkaran bir sürtüşme var. Yürürken insan iki zaman arasında yürüyor adeta.Mermerin soğukluğu, kadifenin sıcaklığıyla dengelenmiş. İlk salonu gezerken Dolce& Gabbana’nın amacını güttüğü şeyin giydirmekten öte bir mirası sürdürmek olduğu farkediliyor.




İtalya’nın dört bir yanının farklı itemlerle, desenlerle, kumaşlarla, aksesuarlarla temsil edilmesi en sevdiğim kısımlardan biriydi. Haritada nokta nokta tüm şehirleri gezen bir gezgin gibi kumaşları inceledim. Sergiden çıktığımda sanki sadece Roma’yı değil Napoli’yi, Sicilya’yı, Floransa’yı ve diğer tüm şehirleri gezmiştim. Her bölüm bir film sahnesi gibi tasarlanmıştı.




Özellikle Sicilya bölümüne girdiğimde, sanki bir moda sergisinde değil de Sicilyalı bir büyükannem varmış ve mutfağındaki rengarenk vitrayların üzerinde bana Limoncello yapıyor gibi hissettim. Filmden bir sahne dediğim nokta işte burası, o kıyafetler, aksesuarlar ve siz bir filmde oynuyorsunuz sanki. Ancak bu sahnelerde kimse figüran değil herkes başrol. Bu sahne, moda ve sanatın iç içe geçtiği, kültürel anlatılarla zenginleşmiş teatral bir gösteri sunuyor adeta. Yoğun renkler, el işçiliği detayları ve geleneksel Sicilya motifleriyle bezenmiş tasarımlar, sadece kıyafet değil adeta birer hikâye anlatıcısı. Devasa tüy başlıklar, işlemeli etekler ve arka plandaki desenli panolar, maksimalist bir estetikle halkı haute couture ile buluşturuyor. 


Bu beni en büyüleyen kısımlardan biri olan Beyaz Barok. Giacomo Serpotta’ya atıfla oluşturulmuş bu bölümde, barok süslemeler, melek heykelleri ve mermer hissi veren stucco detaylar kumaşa taşınıyor. Beyaz zarif motiflerle döşenmiş bir gelinlik hissiyatı veren bu modelin her detayı şiirsellik içeriyor. Hep söylerim ve sonsuza kadar da söyleyeceğim moda bir sanattır hatta sanattan fazlasıdır. Kıyafetler sizle konuşur, aynı zamanda bir iletişim fakültesi mezunu olarak emin olduğum şey; giyinmek, giydirmek, dikmek, kumaşlara ilmek ilmek işlemek, mülakata giderken yeni bir blazer giymek, bir kreasyon yaratmak veya evde eski bir kotunuzu yeni bir şorta dönüştürmek hepsi birer iletişim biçimidir, moda iletişimdir. Dolce& Gabbana sergisini gezerken bu düşüncelerimden yeniden emin oldum çünkü her oda her parça bir anlatı bir hikaye içeriyordu, tüm koleksiyonlar benimle konuşuyordu. Beğenmediğim bir parça yoktu diyebilirim. Bu yazımı 2 parta böleceğim çünkü tüm sergiyi tek bir yazıda anlatmak imkansız hatta yazıyla anlatmak da imkansız çünkü her insanın görerek ve yaşayarak tecrübe etmesi gereken bir sergi diyebilirim. Sergi 13 Ağustos’a kadar Roma’da. Herkesin bu deneyimi yaşaması dileğiyle.







Yorumlar

Popüler Yayınlar